Bölüm 1
Ilık,hafif rüzgârlı bir yaz akşamındayım. Son birkaç yılda
başıma gelen şeyleri anlatmak için güzel bir başlangıç günü ya da böyle
olmasını diliyorum.
Ben Aydan.28 yaşında bir yazarım. Öyle zamane yazarları gibi
yuvarlak gözlüklü, kahve fotoğraflı, şallı falan değilim. Sıradan biriyim.
Siyah küt saçlı, beyaz tenli, açık mavi gözlü,hafif toplu biriyim. Güzel falan
da değilim ama nedenini benim bile çözemediğim garip bir çekiciliğim var.
Kendim gibiyim neysem oyum. Ailemin bana bahşettiği en güzel özellik ise yazma
gücüm. Kendimi övecek değilim ama en iyi yapabildiğim şey bu. En azından ben
öyle sanıyordum. Kendimi buna öylesine şartlamıştım ki başka hiçbir işi
yapamayacağıma inanıyordum. Sanki geriye kalan her şeyi eksik veya kötü
yapıyorum gibi gelirdi. Annemin daha 6 yaşımdayken öğrettiği çikolatalı
kurabiyeler hariç pek güzel yemek de yapamazdım. Zaten yalnız yaşıyordum.
İstanbulda bir artı bir sadecik minik tatlı evimde yaşayıp gidiyordum. Her
yerini kendim dizayn etmiştim. Beyaz tonunun hâkim olduğu Amerikan mutfaklı
minik evimde kahve tonlarıyla kendimce uyum yaratmıştım.
Evin en sevdiğim bölümü salonumun bir köşesini olan
yazılarımı yazdığım yazarlık köşemdi. Yazarlık köşem dediysem çok bir şey hayal
etmeyin. Bir kahverengi eskinin ağır masalarından, dönmeli kahverengi tahta bir
sandalye, vanilya kokulu mumum, tahta bir bardak altlığından fazlası değildi.
Şaşalı falan değildi ama orası benim kendimi bulduğum, kendimi ifade ettiğim
yerdi ve tabi ki ekmek teknem! Burada yılda bir kitap çıkartıyor, birçok
gazetede köşe yazarlığı yapıyor, kimi zaman da dergi yazıları hazırlıyordum.
Hakkında az da olsa bilgim olan her konuda yazacak şey bulabiliyordum. Bu
muhteşem bir şeydi.
Ama bir gün her şey değişti. Sıradan bir güne başlamıştım.
Erkenden kalktım. Biraz yürüyüşün ardından kahvaltı için kendime simit ve Ezine
peyniri alıp eve döndüm. Kendime güzel bir sofra kurdum. Demlenmiş çay kokusunu
tüm eve yaya yaya güzel bir kahvaltı yaptım. Yatağımı toplayıp, pijamalarımdan
kurtulup hafif bir müzikle yazma köşeme kuruldum.
Ama beklediğim gibi olmadı. Yazdım, sildim, yazdım sildim…
Her ne yazdıysam hiç biri içime sinmedi. Onu bırakın doğru düzgün bir cümle
dahi kuramadım. Tek yapabildiğim şeyi yapamamış olmak korkunçtu. Ama sakin
olmalıydım. Sonuçta birkaç saate düzelecekti. Biraz film izledim, kitap okudum
hatta uyudum. Kalktığımda masaya oturmaya dahi korktuğumu hissettim. Ya
gerçekten bir daha yazamazsam ne yapardım ki ben? Elimden başka ne gelirdi ki
sanki? Ben yazılarımla mutluydum. Peki ya şimdi?
O gün değiştirdi işte her şeyi. Önce değişimle, umut
kaybetmekle, yetenekle ilgili ne kadar kitap varsa aldım. Beş altı gün sürekli
kitap okudum. Notlar çıkarttım, altlarını çizdim. Ama kitaplar bir noktada
birleşiyordu. Bu durumun çok üzerine gitmemem hatta biraz kendime izin vermem
gerekliydi. Ani bir kararla bavulumu topladım, uçak bileti bulamayınca otobüsle
kendimi küçüklüğümden beri âşık olduğum şehrin kucağına attım. Ben geldim
İzmir! Bilirim sen bana hep iyi gelirsin…
Yorumlar
Yorum Gönder