Bazı Zor Günler

Düşüncelerle boğuştuğum o tekli koltukta öylece uyuyakalmıştım. Kıyamamıştı anneannem. Önce üstümü örtmüş daha sonra içine sinmemiş beni uyandırmıştı.  Nasıl pijamalarımı giyip kendimi yatağa attığımı bilmiyorum. Uyumuştum. Bütün içimdeki fırtınalara inat ruhum sakinlik istemişti belli ki..

Ama ertesi günün sabahı hiç de sakin başlamamıştı. Gece uyuyakaldığım için alarmımı kuramamış, saat dokuzda işte olmam gerekirken dokuz buçukta Tayfun beyin telefonuyla uyanmıştım. Kendimi daha ilk günlerden okula geç kalan öğrenci gibi hissediyordum. Hem vicdan azabı hem de ne diyeceğim korkusu sarmıştı bedenimi. Hemen hazırlanıp çıkmıştım ama aksilikler peşimi bırakmıyordu. Otobüsü kaçırdım yetmedi telefonumu düşürdüm ve telefonum bozuldu. Tam "Daha ne olabilir ki?" derken topuklu ayakkabımın topuğu da kırılmasın mı? Başımdan aşağı kaynar sular aktı. "Ne yapacağım şimdi ben?" derken kendimi ilk gelen otobüse attım. Olan olmuştu artık.

 Kahve dükkanına vardığımda beş karış suratıyla Tayfun bey karşımdaydı. Daha ben içeri girer girmez "Neredesin sen?" dedi. Neyi anlatabilirdim ki ona. Anneme olan özlemimi mi, babamı mı, tekli koltuğu mu, uyuya kalışımı mı? Özür dilemekle yetindim. Bir daha lütfen olmasın deyince rahatlamıştım. Sanırım en rezil şekilde işime gidişimdi. Ayağımda kırık bir topuklu ayakkabı, saçım alelacele yapıldığı belli bir topuz, kırışık yeşil bir elbise, varla yok arası makyajımla hiç de istediğim görüntüde değildim. Bunları düşünme zamanı değildi. Mesai çoktan başlamıştı. Hemen önlüğümü giyip yerimi almıştım. Saatlerce kahve pişiriyor, pasta tabakları süslüyor, bazen sipariş alıyor bazen de kasaya geçiyordum. O daracık alanda beş kişi birbirimize çarpmamak için bir nevi savaş vererek olabildiğince hızlı olmaya çalışarak çalışıyorduk. Survivor gibi bir şeydi benim için. En azından düşünmeyi erteliyordum. Sadece düşüncelerimi değil hayallerimi,isteklerimi hatta yaşantımı erteliyordum.

Saat dört olmuştu bile. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. En azından gün bitiyor diye sevinçliydim. Eşyalarımı toparlayıp çıkma zamanım gelmişti. Eve gidip bir an önce bu günü noktalamak istiyordum ki tam ben kapıdan çıkarken bir beyefendi elindeki kahveyle içeri girmek isteyince olanlar olmuş onun sakarlığı ve benim yorgunluğumla kaynar kahve üzerime dökülmüştü. O anki korku ve acıyla yere kapanmıştım. Öyle bir acı olmasın. İlk çok anlamadım ama aradan bir dakika geçmeden öyle bir sızlamaya, yanmaya başlamıştı ki. Göğüslerimden bacaklarıma kadar resmen yanıyordum. Birinin sürekli özür dilerim dediğini duyuyordum. Öylesine canım yanıyordu ki kafamı kaldıramamıştım bile. Kafamı kaldırdığımda ise çok şaşırmıştım...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bölüm 3 // Papatyalar

O ADAM

Bölüm 2 // Yeni Başlangıçlar